×
Birlikte daha fazlasını yapabiliriz.
Abide TUNCER
 21.11.2016 19:46:24
  SORGUN GENÇLİK DERNEĞİ
 568 kez okundu

Uzun bir süredir projelere gidememenin/ yurtdışına çıkamamanın verdiği hüzünle "On The Road" projesine başvurmuştum. Direkt olarak katılımcı olamasam da, daha sonra yedek olan bu projede yer alma şansını yakaladım. Daha önce birçok projeye katıldığım için gayet rahat ve sakin bir şekilde prosedürleri yerine getirdim. Seyahat günlerimi projeden 1 gün önce ve sonraya almıştım. Çünkü hangi ülkeye gidersem gideyim mutlaka gittiğim şehrin bitpazarlarına ve ikinci el eşya satan mağazalarına gider retro/ vintage tarzdaki giyim veya antika ürünleri satın alıyorum. Bunları çoğunlukla özel butiklerden alıyorum. Bu nedenle ya özel tasarım ya da koleksiyon ürünleri oluyorlar. Bununla @dunyayigiyiyorum - Instagram hesabım üzerinden sorular sorabilirsiniz.

5 Kasım'da Atatürk Havalimanı'nın yolunu tuttum. Yeşil pasaportlu olduğum için öncesinde babamın çalıştığı kurumdan, benim yurtdışına çıkabilmem için gerekli evrağı aldım. Sonrasında havalimanın'da G kontuarının oradaki alanda görevli polise bu evrağı, pasaport ve kimliğim fotokopisini verdim. OHAL sebebiyle bu işlemin her yurtdışına çıkış öncesi yapılması gerekliymiş. Diğer proje arkadaşlarım Şeyma ve Özge ile havalimanında buluştuk. Ardından uçak ve Viyana !

İndiğimizde Şeyma'nın akrabaları bizi aldı ve evlerine gittik. Proje macerası öncesi son kez mis gibi Türk yemeği yedik. Ardından ben Naschmark'ta ki Wombat's hotele geçtim. 26 Euro ile 1 gecelik rezervasyon yaptırdım. Aslında daha ucuz bir hotel bulabilirdim, ama meğersem Naschmarkt'ta her cumartesi bitpazarı varmış! Aman Allah'ım patron çıldırdı! Bavulumu ve çantalarımı bıraktığım gibi hemen otelin karşısındaki bitpazarına geçtim. Uzunca bir çarşı gibi bir yer. Karlplatz tarafına doğru sabit restoranlar ve manav tarzı büfeler var. Diğer tarafa doğru ise yerlere açılmış tezgahlar bulunmaktaydı. Biraz geç kaldığım için ve hava karardığı için fotoğraf çekemedim. Çünkü hemen her yeri keşfedip en değişik ve ilginç şeyleri bulmalıydım.

Bu macera içeren ekstra bilgileri dilerseniz bana ulaşarak sorabilirsiniz. Ben projeye geçiyorum.

Proje yeri olan Klaffer'e geç tren saatleri olması sebebiyle 6 Kasım gecesi gelebildik. Direkt olarak otele geçip odalara ayrıldık. Program hakkında bir bilgim olmadığı için kaça kalkmam gerektiğini bilmiyordum ama tahminen 8-9 gibi olduğunu düşünerek alarmımı kurdum. Sabah kahvaltı ile birlikte diğer katılımcılarla tanışmaya başladık. Hatta daha önce Yunanistan'da katıldığım bir projeden arkadaşım da yine oradaydı. İlk olarak kaynaştırma ve katılımcıların kendilerini ifade edebilecekleri çalışmalarla başladık. Bunlar arasında özellike tiyatro ön plandaydı. Herhangi bir konuşma olmadan, sadece hareketlerle bir şeyler anlatmaya çalıştık. Bir anlamı yokmuş gibi gözükse de ilk başta, atölye sonrası yapılan teorik anlatımlarla gerçekten bunun amacının ve verilmek istenen mesajın önemi anlaşılıyor. Proje mültecilerle ilgili olduğu için, herhangi bir dil bilmeden bir ülkeden başka bir ülkeye geçişi ve burada başka insanlarla nasıl iletişim kurulduğunun zorluklarını da anlamış oluyoruz. Faaliyetlerin en güzel tarafı da, yapılan tüm atölyelerin grup olarak gerçekleşmesiydi. Gruplara ayrılır, fikirler açıklanır, seçilir, plan yapılır ve gerçekleşirdi. Tabi bu süreç içerisinde gülüşmeler, eğlenmeler, stres, kahve araları bolca vardı. Benim atölyelerde dikkatle izlediğim bir nokta ise yapılan etkinliklerin katılımcılar üzerindeki etkisi idi. 2-3 gün sonrasında bile projelere ilk kez katılan gençler birbirleriyle çok iyi bir şekilde kaynaşmışlardı. Ve sonrasında yapılan atölyelerde fikirlerini daha hızlı ve detaylı bir şekilde belirtebiliyorlardı.

Çalışmalarımızı genellikle otel içerisinde yaptık. Aslında eğitmenin elinde dışarıda yapılması gereken birçok atölye vardı fakat hava çok soğuk olduğu için maalesef bizi zorlayacaktı. Ama yinede bir atölyemizi ormanda yaptık. İki gruba ayrıldık. Ve orman yolunun bir geçiş bölümünde dallardan, taşlardan bir sınır kapısı yapmamız gerekti. Tabi outdoor çalışmaları acayip seven ben direkt daldım olaya. Hep birlikte bir sınır kapısı inşa ettik. E şimdi iki tarafta da insanlar var. Bizden şunu istedi; her iki taraf da sıra sıra kendi bölgesindeki iyi, diğer tarafta olmayan ve avantajlı şeyleri söylesin. Biz başladık otel bize daha yakın, arabalar bu tarafta, yemekler bu tarafta, yolumuz var vs. Diğer taraf da burada doğa var, sessiz, sakin, doğadan yemek bulabiliriz vs. Herkes durulunca eğitmen söz aldı. Ortada temsili olsa bile bir sınır kapısı oluşturmanın gruplar arasında nasıl bir rekabete başladığından bahsetti. Gerçekten düşündüğümüz zaman, sırf ortada geçişimizi engelleyen bir şey olduğu için farklı gruplar kendi bölgesinin iyi, diğer tarafların kötü yönlerini bulmaya çalıştılar. E haliyle ortada bir nefret söylemi oluştu.

Katılımcılar içerisinde, Avusturya hükümetinden resmi belgeler bekleyen mülteciler de vardı. Irak'tan gelen bir arkadaşımız kendi hikayesini anlattı. Irak'tan ilk önce İstanbul'a gelmiş. Burada bir televizyon kanalında muhabirlik görevi sonrası Avusturya'ya doğru yola çıkmış. Tabi bu yolculuk illegal olarak gerçekleşmiş. Bu yolculuğun detaylarını ve yaşadığı zorlukları bizle paylaşınca mültecilerin yaşadıklarını daha iyi anladık. Çünkü bizler her ne kadar mülteci sorunlarının göbeğinde olsak da aslında arka planda çok farklı düşünceler ve fikirler mevcut. Çeşitli film ve videolar izledik. Hatta bunlardan biri "Mama İllegal" adlı bir belgeseldi. Zamanınız varsa izlemenizi öneririm. Etkileyici ve arka planda neler olduğuna dair önemli noktalar barındıran bir yapım.

Sadece Irak veya Suriye gibi doğu ülkelerinden değil, Romanya, Bulgaristan'dan dahi mülteciler var. Ve aslında bu mültecilik ve iltica durumunun her ne kadar Suriye ile birlikte yüz üstüne çıksada, aslında çok uzun bir süredir var olduğunu atölyeler sırasında öğrendik. Ve bu kadar uzun süredir var olan bu durum ile ilgili aslında ülkelerin bu konuyla ilgili net bir politikası/uygulaması yok veya eksik.

Klaffer'in de içinde bulunduğu Linz şehrini gezme şansı bulduk. Otobüsle yaklaşık 70km uzaklıktaki şehir merkezine gittik. Burada ilk önce eğitmen eşliğinde önemli yerleri gezdik. Ardından herkes gruplara ayrılıp daldık şehrin içine. Bu tarz durumlarda eğer kafama uyan biri yoksa ben yavaştan ilerler sonrasında tek başıma gezerdim. Bu sefer Türk katılıcılarından Onur vardı. E kafa uydumu sorun yok. Bir güzel gezdik. İkinci el mağazalarına girmeyi ihmal etmedik. Dönüşte ise bir mülteci botunun sergilendiği bir yeri ziyaret ettik.

Kültür gecesi her projenin kırılma anıdır. Katılımcı ülkelerin geleneksel yiyecek, içecek, dans gibi tanıtıcı materyallerini hunharca sunduğu bir gece olma özelliğini taşır. Bu belki de projelerin gerçekleştirilme amacının özeti denilebilir. Kültür gecesi; Gençler arası kültürel etkileşimi sağlamayı en önemli gün bence. Hatta tam olarak müthiş bir nonformal eğitim örneği. Avusturya harici bu geleneksel tanıtmı yaptık. Avusturya ise masaların kurulduğu yerde bir etkinlik yaptı. Kendilerine özel üniforma yapmışlar ve sınır kapısı polisi oldular. Avusturya'nın kısmına geçmek için önce pasaport almak, ardından pasaport başvurusunda bulunmamız gerekiyordu. E tabi burada fotoğraf da çekildik. Başvurusu ilkte onaylanan da oldu, birkaç kez reddedilende. Hatta kaçak girmeye çalışıp hapse giren de oldu. Herkes içeri girdikten sonra temsili mülteciler bir masa etrafında oturdular. En ortada da mültecilere belge verme yetkisi olan bir kişi, sorular sordu. İnterkatif bir atölye daha gerçekleşti.

Eğer siz de proje yapacaksanız, faaliyet programınıza bu tarz nonformal eğitim metodları ekleyin. Projeden alınan hazzı birkaç kat artırıyor gerçekten.

Son günler yine tiyatro ve çeşitli atölyelerle devam etti. Bu konuyu birkaç kez belirttim. Çünkü o kadar projeye katıldım; daha önce görmediğim atölyeler yapan bir eğitmen vardı karşımda. Sürekli aynı oyunlardan vs sıkıldıktan sonra bu çok iyi geldi. Yapılan etkinlikleri not aldım. Bu tarz projelerde bu gerçekten önemli bir husus. Projeye katılmak demek, bence oraya gidip gelmek değil. Orada yapılanları, yaşanılanları bir nebze daha sonrasında kullanmak üzere değerlendirmektir.

Sorgun Gençlik Derneği bana bu projede yer verdiği için, katılımcı arkadaşlarım Onur, Özge ve Şeyma'ya da bu projeye önemli değerler kattıkları için teşekkür ederim.

Sevgilerimle,

Aykut SUBAŞI

Copyright 2021 © Tüm Hakları Saklıdır. Web tasarım Medyatör