Benim için bu maceranın başlangıcı zamansız gelen bir telefonla başladı. Daha önce iki defa projeye katılmıştım ve bu sürecin oldukça zor işlediğini biliyordum. O yüzden aslında hem umutlu hem de umutsuz bir başvuru süreci oldu. Ama hayal kurmayı her zaman çok severim ve daha başvuruyu görür görmez gideceğimiz yeri araştırmaya başlamıştım. Bu projeye ilk başvuruda başvuru yaptım fakat sonuçlar açıklandığında şaşrımamıştım çünkü her zaman ki gibi yine seçilememiştim. Sınavların yavaş yavaş yaklaştığı, insanın kaçıp uzaklara gidesi varken yedeklerden seçildiğimi öğrendim. Sonrasında hazırlıklar başladı biletimi aldım ve projenin diğer katılımcıları Aykut ve Şeymayla tanışarak bu hikaye başlamış oldu...
Aykut gitmeden önce Viyanayı gezmek istediği için biletleri bir gün önceye almıştı ve ben de onunla aynı güne biletleri aldım. Açıkçası proje gününe kadar sorularımla onu baya yordum ve o da bana yardımcı oldu. Endişelenmemin yersiz olduğunu bilmeme rağmen havaalanına varana kadar içim içimi yedi. Ya onlarla iyi anlaşamazsam,ya orada başıma bir şey gelirse..Ama arkadaşlarımı gördükten sonra orada yalnız olmayacağımı anlamıştım.
Viyana tahminimden çok daha güzeldi. Tabi ilk defa bulunan bir turist için sokaklar bile oldukça büyüleyücü görünüyor. Aldım fotoğraf makinemi, gördüğüm her yeri çektim asla unutmamak için. Bit pazarlarını, eskicileri, sokak sanatçılarını, binaları, insanları.. Kısacası unutmak istemediğim ne varsa hepsini büyük bir heyecanla hafızama ve resimlere kaydettim.
Projeye gideceğimiz yer Viyanaya oldukça uzak ama bu projede her adım eğlenceliydi. Gitmeden önce yaklaşık üç saat beklediğimiz Türk dönerci hayatımın belki de en ilginç diyaloglarına şahit olup, en rahatsız şekilde uyumaya çalışıp yine de en mutlu olduğum mekandı. Asla unutmayacağım soğuk ama çok sıcak bir anı.
Proje ise daha ilk günden konuya ne kadar önem verilmiş olduğunu anlatıyordu. Wolfgang ile ilk tanıştığımızda kendisini Patron olarak tanıtmıştı. Tabi o zaman onun dünyanın en eğlenceli patronu olacağından habersizdik. Yapılan her bir etkinlik insanların konuya ve birbirlerine daha fazla yaklaşmalarını sağlıyordu. Bulunduğumuz mekan göl kenarında, ormanın tam ortasında sıcacık bir yerdi.
Mülteci konusu ise bizim için alışıldık ve oldukça önemli bir konu. Ancak ülkesinde bizimkinin çeyreği kadar bile mülteci bulunmayan ve konuyla çok da ilgiis olmayan insanların bile çabalaması görülmeye değerdi. Herkes oraya ciddi bir amaç için gelmiş olduğunun farkındaydı. Yapılan her aktivite, anlatılan her hikaye ve her gün biraz daha onları anlamaya başlamıştık Tabi bu arada birbirimizi de anlayıp, bağlandık ve son güne yaklaştıkça orada daha uzun süre kalmanın planlarını bile yaptık. Nihayet son gün geldiğinde ise her zamanki gibi bavullarımıza sığdıramayacağımız kadar fazla anıyla yola koyulduk. Bir yandan hüzünlü ama bir yandan da kilomatrelerce uzunlukta birçok köprüyü bizler bir haftada kurduk. Artık birden fazla evimiz var ve mutsuz olduğumuzda tutunabileceğimiz kalpler. Kardeş olmak için birbirini görmeye gerek yok.
Yazıma son verirken önce proje arkadaşlarım Aykut, Onur, Şeymaya ve diğer ülkelerden katılım sağlayan herkese özellikle de bana bu şansı veren Sorgun Gençlik Derneğine çok teşekkür ediyorum. Siz de yola koyulun asla pişman olmayacaksınız.
Gülşah Özge Dağaslanı